Tarih Vakfı ile başlayan macera

07 Eylül 2010

Türkiye'ye tam olarak hangi yılda geri döndünüz?

1996'da döndüm, Habitat zamanıydı ve tesadüf eseri Tarih Vakfı'nda iş buldum. Habitat İstanbul zirvesi neredeyse Tarih Vakfı'nın etrafında dönüyor. Ben sürece biraz geç dahil oldum. "Dünya Kenti İstanbul" ile "Anadolu'da Konut ve Yerleşme" başlıklı iki büyük sergi düzenleniyordu. Çalışmaları çoktan başlamıştı. "Anadolu'da Konut ve Yerleşme"nin girişindeki sinopsisi toparlayacak birine ihtiyaç vardı. Ben de Fransa'da kültür varlıkları ve müzecilik okuduğum için fasulyeden dahil oldum. Tarih Vakfı'nda 30 cm'lik bir masada bir kapı girişine sıkışmak suretiyle "şimdi ben ne yapacağım?" diye ortada dolaşıyordum.

İstanbul'da halen süren dostluklarımın ve şahane ilişkilerimin tamamını Tarih Vakfı deneyimim sayesinde kazandım. Nefis bir dönemdi. Herkesin gerçekten kendini vererek sabahlara kadar çalıştığı bir süreçti. Başlarda sadece içerik toplamakta, birtakım yazıların özetini çıkarmakta ve çok da anlamadığım bir şekilde bu işe devam ederken, son dakikada "Anadolu'da Konut ve Yerleşme"nin girişinde yer alan sinopsis alanın tasarlanmamış olduğu ortaya çıktı. "Sen tasarımcı mısın? Gel bakalım şurayı tasarla" dediler. Böylece aslında içerik metnini toparlamakta olduğum giriş alanının bilgi panolarını tasarlamaya başladım. Serginin hem içeriğini bilmek ve hem de tasarımını yapıyor olmak çok hoşuma gitti. Sonra Habitat bitti ve ekip dağıldı. Tarih Vakfı'nda çekirdek bir ekip kaldı. 1996'da 4 ay süren çalışmamın ardından Tarih Vakfı'ndan ayrıldım. Yayınlar ve İstanbul Müzesi projesi sürüyordu ama sonuç bunlar çok fazla bütçesi olmayan projelerdi.

Türkiye'de, özelde de İstanbul'da büyük ölçekli bir etkinlik olduğu zaman tüm bütçe ve enerji seferber ediliyor. Etkinlik bittiğinde ise o destek aynen geri çekiliyor.

İşte şu anki 2010 hali… Bakalım gelecek sene neler olacak? Ben zaten müzeler ve müzecilik bitti diyorum.

Tarih Vakfı'ndan ayrıldıktan birkaç ay sonra İstiklal Caddesi'nde gezerken Ankara'dan bir arkadaşım beni kendisinin de içinde olduğu bir film projesine çağırdı. Ellerinde büyük bir İngiliz-Amerikan prodüksiyonu vardı. Böylece 6 ay kadar da bir filmde sanat yönetmeni asistanlığı yaptım. O da son derece enteresan bir deneyimdi ve film işini de bir şekilde görmüş oldum. Sanat yönetmeni asistanı olmak prodüksiyonla tasarımı birleştirmenize olanak sağlıyor. Bu çalışma bana organizasyon deneyimi de getirmiş oldu.

İstanbul'a geri döndüğümde bir süre bir sınıf arkadaşımın grafik tasarım ajansında çalıştım. 1997 yılında Tarih Vakfı'ndan aradılar ve İstanbul Müzesi projesinde çalışmamı önerdiler. Bu sayede proje vekili olarak göreve başladım.

İki yıl kadar Vakıf'ta çalıştım. Bu süreçte bir tarih kongresi organize etme deneyimi bana çok şey kattı. İstanbul Müzesi'ni o dönemlerde de bir miktar ütopik bulduğumu itiraf etmeliyim ama bu konuda çalışmayı hiç bırakmadım. Kent müzeleri konusunda, özellikle teorik anlamda pek çok şey öğrendim. Sanırım Tarih Vakfı'nın bana en önemli katkısı müzeoloji alanında kendimi geliştirmeme ivme vermesidir. Aynı dönemde Yıldız Teknik Üniversitesi Müzecilik Yüksek Lisans Programı'nda da ders vermeye başladım. Tasarımdan epey uzaklaştığım bir dönemdir bu. 1999 yılında öğrenme ve özellikle İstanbul Müzesi projesine katkı verme sürecimin çok yavaşladığını, daha doğrusu çıkmaza girdiğini fark edince Tarih Vakfı'ndan ayrıldım. İlişkim ve bağlantım hiç kesilmedi diyebilirim. Hemen ardından Yapı Kredi Kültür Merkezi'ne girdim. Süreli sergi projelerinde çalışmaya başladım. İlk tasarladığım sergi de Yapı Kredi'deki Vedat Tek Sergisi'dir. Sergiyi planlamak ve yerleştirmek çok heyecan vericiydi. Sonrasında yine Yapı Kredi'de bir dizi sergi tasarlayarak gerçekten bu alanda çalışmaya başladım.

Tarih Vakfı ile gerçekleştirdiğiniz Yerel Tarih Grupları projesi hangi döneme denk geliyor peki?

Tarih Vakfı ile olan ilişkim bir yandan devam ediyordu. Yerel Tarih Grupları projesine, 2001-2002 yıllarında, değişik kentlerde sergi tasarlama konusunda seminerler vererek dahil oldum. Daha sonra 3 kentte, yerel gruplarının içeriğini oluşturdukları sergileri tasarladım. Muhteşem bir deneyimdi. Anadolu'da yerel gruplarla çalışmak, kısıtlı bütçeler ve kaynaklarla insanları mutlu eden sonuçlara ulaşmak beni hala heyecanlandırıyor. Bu kapsamlı projenin bugün sayıları gittikçe artan kent müzelerine ilham kaynağı olduğunu ve yerel çabaları değerli kıldığını düşünüyorum. Ayrıca beni tasarıma tekrar yaklaştıran işler olduğu için de hep gülümsetirler.

Sonrası ise Yapı Kredi'den ayrılma. Bir süre serbest çalışma. Sonra üniversiteye kadrolu girme ve İş Bankası Müzesi projesi ile üniversiteden istifa etme. 2005 yılında kendimi tamamen müze ve sergi tasarımına vermeye karar verdim. Hayalimdeki sergilerde hep eksik kalan yan, zengin bir hareketli görsellik oluşturmak ve etkileşimsel alanlar yaratmaktı. Nefis bir tesadüf eseri şu anki ortağım, çok sevgili arkadaşım Çağdaş Arpaç film editörü olarak ve birçok kültürel projede çalışma deneyimiyle Amerika'dan döndü. Eşim Alpaslan İsagiller'in de bizim hiç anlamadığımız mali ve idari işlere katkısını alınca, birlikte yol alabileceğimize karar verdik ve Tetrazon'u kurduk. Tetrazon'u o günden bu yana müze ve kültürel sergiler dışında hiçbir alana bulaştırmadık. Bu konuda uzmanlaşmayı başından beri aklımızdan çıkarmadık.


Tasarım ve Tarihin Harmanı; Müze Tasarımı
Günümüz Müzesi İşlevsel ve Etkileşimli Olmalı
Tetrazon Projeleri Üzerine
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :