Ofisin hikayesine geçmeden önce, eğitimin ve önceki mimarlık pratiğinden bahsedebilir misin?
ODTÜ Mimarlık bölümü mezunuyum. Üçüncü sınıfta Can Çinici’yle yarışma yaparak mimarlığa başladım. Yaklaşık yedi sene birlikte çalıştık. O dönemde bir yandan kendi işlerimi de yürütmeye çalışıyordum.
Yarışmalara ekip olarak mı katılıyordunuz?
Ekip olarak katıldığımız yarışmalar da oldu, bireysel olarak yaptıklarım da. Öğrenciliğimden itibaren on sene boyunca yarışmalara katıldım. Tabi sebepleri var. Mezun olduktan sonra Amerika’da master yapmaya gidene kadar Türkiye iki tane kriz gördü, eldeki projelerin iptali veya ödenek alamama durumu olağan olmuştu. Krize rağmen yarışmalar açılıyordu ve pratiği sürdürmek için önemli bir fırsat oluşturuyordu. Çok sayıda yarışmaya girdik. Sınıf arkadaşım Fulya Geveci’yle okulun son yıllarında bir yarışmaya girip ikinci olmuştuk. Birinci olursak diye korktuğumuzu hatırlıyorum çünkü tasarladığımız şeyi nasıl yapacağımızı kesinlikle bilmiyorduk.
Çok sayıda yarışma ve proje yaptığımız o dönemin ardından, 1998 yılında, Massachusetts Institute of Technology (MIT)’deki Ağa Han Programı’nda master yapmak üzere Amerika'ya taşındım. Tez hocam Sibel Bozdoğan’dı. MIT’nin ‘post-professional degree’ denilen çok iyi bir mimari yüksek lisans programı var. Daha önce bir süre çalışmış, profesyonel ehliyeti olan ve çalışmalarına farklı yönlerde devam etmek için iki senelik bir düşünme ve öğrenme molası vermek isteyen mimarlar için gerçekten biçilmiş kaftan. Almak zorunda olduğunuz iki ders dışında, MIT ya da Harvard’da herhangi bir bölümden istediğiniz dersi seçebildiğiniz bir program.
O iki yılın ardından, kısa bir süreliğine New York’un tanınmış mimarlık ofislerinden Rogers Marvel Architects’te çalıştım. Son yaptıkları güzel işlerden bir tanesi, Pratt Mimarlık Okulu’nun tarihi binası için Steven Holl ile birlikte gerçekleştirdikleri yenileme projesi. Ben de orada Dartmouth Üniversitesi’nin planlama projesinde çalışıyordum. Fakat o sırada I.M. Pei’den İslam Sanatları Müzesi’nde baş tasarımcı olmak üzere teklif gelince onun yanında çalışmaya başladım, çok uzun bir süreçti.
Bina tamamlanana kadar yedi sene orada çalışıyorsun...
Evet, işe girdiğimde eskiz kağıdının üzerinde bir iki tane çizgi vardı, işe en başından başladım.
Orada çalıştığın süre zarfında sadece o projeyle mi ilgilendin?
Çoğunlukla öyleydi, zaten başka bir vakit kalmıyordu. Pei aynı zamanda Atina’da bir müze tasarlıyordu, kısa bir süre ona dahil oldum. Sonra Washington’daki Çin Büyükelçiliği’nin projesine katkıda bulundum ama bu dahiliyetlerim arada boşluk olduğu veya kontrat yenileneceği dönemlerde destek olmaktan ibaretti. Onun dışında yedi sene boyunca 30 bin metrekarelik tek bir projeyle ilgilendim. Bir I.M. Pei projesi olduğu için her milimetresi tasarlanmış, çok alternatifli, sürekli geri dönüp ileri gitmeli bir süreçti. Müzenin açıldığını gördükten sonra ofisten ayrıldım. Fakat kısa bir süre sonra, bir iki aylık bir proje var diye beni tekrar kandırdı ve Japonya’daki Miho Şapeli’nin tasarımında yine baş tasarımcı olarak işbirliği yaptım. İkinci senenin sonunda, inşaat aşamasının hemen öncesinde ayrıldım.