Prizren dışında başka yurtdışı projeleriniz var mı?
Graham Foundation’dan aldığım destekle SALT'ın elektronik kitap olarak yayınlayacağı “Graft” (Aşı) kitabını yapıyoruz. Yüzde doksanı hazır, son aşaması kaldı.
SALT Galata'daki Aşı sergisinden
Bu noktada ofisteki grafik tasarım üretiminden de bahsedelim dilersen...
“Graft” sergisinden beri Ali’yle çok yakın bir şekilde çalışıyoruz. Onu bu projeye davet ettiğimde, bir sergi grafiği yerine, bir grafik anlatı katmanı üretti. Oradan bizim “Graph dili” dediğimiz bir şey çıktı ortaya. Bunu çeşitli işlerde sürdürüyoruz. Mesela collectorspace’deki “Kaide” projesinde Ali’nin yaptığı çark bu şekilde gelişmiş bir ifadeydi. Kaide’nin ilk versiyonu olan, Arkeologlar Derneği’nin Tüyap’taki “Nakil” sergisinde de bu dilin devamı vardı.
"Kaide" sergisinden detay
"Nakil" sergisinden görüntüler
SALT Beyoğlu’ndaki Kış Bahçesi’nde o grafik dil bu sefer üç boyutlu bir ifade buldu. Benzer bir şekilde SALT Galata’nın restoran zemini için hazırladığımız yüzey tasarımı var. Zanaatla tasarımın her ölçeğinin birlikte kurgulanması bizi ilgilendiriyor.
1980’li yılların başında ailemle birlikte Verona’da yaşadım. O dönemde Carlo Scarpa’nın Castelvecchio Müzesi’yle tanıştım, bende yer etmiş bir mekândır. En ufak detayın, malzemenin, yüzeyin mimarlığın elzem parçası olduğu ve bunların bir araya gelişinin mekanı ve ifadeyi oluşturduğu bir parçalı bütünlüğe yakınlığımın oradan geldiğini düşünüyorum.
SALT Galata'nın restoran zeminindeki grafik tasarım çalışması
SALT Beyoğlu Kış Bahçesi / fotoğraf: Ali Taptık, ONAGÖRE
“ODTÜ’nün bana iki katmanda etkisi oldu”
Öğrencisi olduğun ODTÜ Mimarlık Fakültesi de bu titizlikle tasarlanmış bir yapı...
Tabi, Behruz Bey de bu konuda önemlidir. Kendisinin de zamanında bazı yüzeylerin bizzat başına geçip çalışmışlığı vardır. ODTÜ’nün bana iki katmanda etkisi olduğunu düşünüyorum. Bir tanesi tabi ki yapılardaki mekansal mükemmellik. Özellikle de mimarlık fakültesi. İkincisi, bir botanik bahçesinin içinde yetişmiş olmamız. ODTÜ’nün yapıları ile peyzajını ayırmak mümkün değil. Peyzaj projesi Ağa Han Ödülü’ne değer görülmüştür. Enteresan bir Cumhuriyet projesidir. Çünkü Ankara bir bozkır peyzajıdır (Tabi şehir, Melih Gökçek’in önderliğinde o bozkıra doğru çok fazla yürüdü). Ben okurken bizim stüdyodan, şehrin dışında kalan o bozkıra doğru bakardık. Birbiri üzerine yuvarlanan tepeler, meşe ve alıç ağaçları... Gösterişli bir günbatımı -her yer portakal rengi olurdu. Arkamızı döndüğümüzde ise yemyeşil bir kampüsün içindeydik. Ormanıyla, Eymir gölüyle birlikte kendi mikroklimasını oluşturan bir üniversitede okumuş olmak, farkında çok olmasanız da bence herkesin bilinçdışında yeri olan bir özellik.