I. M. Pei ile birlikte çalışmak nasıldı?
Pei’nin ilk şirketi “I.M. Pei Architects” dönemi gibi çeşitli dönemleri var. Şu anda en etkin olan son kurduğu “Pei Cobb Freed & Partners” (PCF). İslam Eserleri Müzesi işini aldığı 2000 yılında PCF’den emekli olup “I.M. Pei Architect” olarak proje üretiyordu. İşe başladığımda, projede I.M. Pei’nin dışında ben dahil üç kişiydik. Her şeyi bu dört kişilik kadroyla yürüttük. Her gün kendisiyle bir arada çalıştığım için çok şanslı olduğumu çok kişi söyledi. Öyleydim çünkü hem mimarın olgunluk dönemine denk geldim, hem de daha önceki ofislerde arada hiyerarşik kademe olduğu için I.M. Pei’yi görmek mümkün değilmiş, biz projeyi baş başa geliştirdik.
Aslında ofisi ilk açtığı aşamadakine benzer bir kurguda çalışmışsınız.
Evet çok doğru bir saptama, büyük mimarla küçük ofis tecrübesi yaşadık. Tabi küçük ofiste çalışmak zor. Buna bizim ofisten de örnek verebilirim. Büyük ofiste işe çok daha rahat adapte olursunuz, soru sorabileceğiniz insanlar ve dayanabileceğiz destek sistemi vardır ve çok daha tanımlı işler yaparsınız. Küçük ofis zorlayıcıdır; her şeyi yaparsınız, her şey ortadadır. Tecrübeniz olmayan bir sürü şeyi üstlenmeniz gerekebilir. Küçük ofis insanı çok çabuk büyütür, süreçler de zorlu geçer.
I.M. Pei ile çalışmak büyük bir ayrıcalıktı. Detay öğrendiğim, proje koordinasyonunu öğrendiğim, büyük işverenlerle çalıştığım bir dönemdi. Projelerin birinde işverenimiz Katar Emiri’ydi. Diğerinde ise Japonya’daki bir ruhani liderle çalıştık. Büyük sanat koleksiyonları olan, dünya çapında çok büyük topraklara sahip olup -adına organik demiyorlar çünkü o kategorinin ötesinde olduklarını düşünüyorlar- doğru tarım yapan ilginç bir grup için bir ibadet mekanı tasarladık. Şapel diyoruz ama içinde o ruhani liderin sözünün yer aldığı bir tablo dışında dini referans yok. Japonya’da insanlar birden fazla dine inanabiliyor. Dolayısıyla burası gelip tanrınızla baş başa kalabileceğiniz bir mekan. O açıdan enteresan bir projeydi. Miho Şapeli, Pei’nin son projesidir. Yani beni bir daha kandırma ihtimali olmadı, zaten kendisi de bu son projem diye söz vermişti. Çok ikna edici bir insan kendisi... (gülüyor)
Miho Şapeli
Ayrıcalık kısmına yeniden gelecek olursak, zorlu bir yedi seneydi, özellikle de ilk üç sene. Pei ile çalışmaya alışmak, onun yöntemlerine alışmak... Bir de ilginç bir şekilde etrafında her zaman müthiş koruyucu bir kitle olurdu. Çok uzun yıllardır kendisiyle beraber çalışan bir insan ordusu diyeyim. O ne isterse birebir yapılması gerektiğini savunanlar. Benim orada enteresan bir avantajım oldu, çünkü Pei’nin bilmediği bir konuyu onunla birlikte çalışmak üzere işe alınmıştım. Dolayısıyla yavaş yavaş kendi önerilerimi de ona göstermeye başladım. Pei zaten bir şey iyiyse, bunu neden ben akıl etmedim diye reddedecek birisi değil. Çok akıllı bir insan. Sonuçta onun projesi iyi olacak. Dolayısıyla bana özgür bir alan açtı. Kibar bir insandır. Bir şeyi beğenmediğinde en fazla bir şarkı mırıldanmaya başlar ya da “daha ulaşacağımız yere gelmemişiz” gibi bir cümle söyler.
Tabi müthiş rekabetçi bir ortamın içinde var oluyorsun. İlk yıllarda New York’ta haftada 6-7 gün 12 ila 14 saat çalıştığım dönemler oldu. Ta ki durumu biraz anlayana kadar. Pei’den bir projenin nasıl idame ettirileceği, nasıl yapılabileceği, nasıl koordine edildiği, nasıl inşa edildiğine dair çok şey öğrendim. Ama onun mimarlık anlayışına dair kendi aklımı hep bir kenarda izole tuttum. Mimarlık ifadesi olarak çok yakın durduğum bir mimar değil. Fakat yapay bir ada üzerine yapılan 30 bin metrekarelik bir binanın tasarımında ve inşaatında çalışmak, benim için gerekli ve önemli bir tecrübeydi o vakitler. Baştan sonra bu ölçekte ve karmaşıklıkta bir projeyi yönettikten sonra her projeyi yapabilir hale geliyorsunuz. Tabi Pei’den sonra hayatımda çok büyük değişiklikler oldu...
İslam Eserleri Müzesi, Doha