Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nden 2009 yılında mezun oldum. Yüksek lisansımı ise 2011'de Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım bölümünde tamamladım.
Bilgi’deki programın son döneminde öğrencilerden bazıları asistan hocalığına devam ediyordu. Orada Aslıhan ile tanıştık ve Bilgi’de asistanlığını yaptım. Yaklaşık 7 senedir tanışıyoruz, 3 senedir de birlikte çalışıyoruz. Öncesinde Aslıhan gibi ben de Can Çinici’de çalışmıştım. Yani böyle ortak bir yanımız da var. Sonrasında doktoraya ağırlık vermek adına ofise yarı zamanlı gitmeye başladım. Doktora tezimi, İTÜ Mimari Tasarımda Bilişim programında Mine Özkar ile yürütüyorum. İşlerin yoğunluğu nedeniyle biraz uzadı ama yakında bitecek.
Burada küçük ofis olmanın getirdiği birçok zorluğu yaşıyoruz. Ama birçok şeyi öğrendiğim ofis de burası oldu. Uygulama, konsept tasarım geliştirme, yarışma yönetimi kurgulama, sunum teknikleri gibi birçok konuda altyapım burada oluştu. Burası çok farklı disiplinlerde işleri, yine farklı disiplinlerde insanlarla bir araya getirerek çalıştığı için standart bir ofiste öğrenebileceğiniz şeylerin çok daha fazlası kadar işin içerisinde oluyorsunuz. Hatta sadece işin içerisinde olmak değil, birebir sorumluluğunu da üstlenmiş oluyorsunuz. Bu süreç sancılı ama size geri dönüşü de faydalı oluyor.
Stajyerler geldiğinde eğer Aslıhan ofiste yoksa ben o olmak durumunda kalıyorum (gülüyor). Benim kendi yöntemlerim olsa da buranın ruhuna uygun olarak devam ettiriyorum. Stajyerlerle öncelikle uzun sohbetler yaparak ne yapmak istediklerini anlamaya çalışıyoruz. İlgi alanlarını öğrenip bunlara uygun sorumluluklar vermeye çalışıyoruz. Burayı seçtiklerine göre, iş yapma biçimini bildikleri için tercih ediyorlar. Araştırıp geliyorlar. Ortak paydalarda buluştuğunuzu görünce iletişim de kolaylaşıyor. İstisnalar olsa da, o sorumluğu almaya daha istekli oluyorlar.
İki aydır Prizren’deki projenin içindeyim. Bu yurtdışındaki ilk projem. Tam zamanlı olarak bu projeyle ilgileniyoruz. Avan proje olmasına rağmen yoğun ama keyifli geçiyor. Arkaplanında sosyal sorumluluk olan bir proje. Kuruluş hikayesi de ilginç. Burası neredeyse terk edilmiş sonra tekrar kullanılmaya başlanmış, canlı bir kamusal yaşama sahip bir yer. Aslında bizim burada Emek Sineması'nda yapamadığımız durumun gerçekleşmiş halini görüyoruz. Aktivistlerin sorumluluk alıp son noktaya getirdikleri mutlu bir tablo var şu anda orada. Alınan fonlar, AB katkıları bunların bir sonucu. Ama o baştaki fitil ateşlenmediği zaman, karşı duruş olmadığı zaman, burası kentin bir değeridir farkındalığı olmadığı noktada bu tip değerler kayboluyor. Tabi biz işin son noktalarında devreye girdik. Ama arka tarafta olanları fark edince projeye dair enerjimiz de ateşlendi. Bunda, şehrin sinema kültürünü içselleştirilmiş olması, insanların gerçekten sinemayla ilgili olmaları etkili oldu. Böyle bir aktivist hareketinin olumlu sonuçlanması tesadüf değil tabi. Kültürel bir altyapısı var. Burayla çok fazla karşılaştırmamaya çalışıyoruz ama dünyada bunların olduğunu görmek ümit verici. En azından üretim enerjimizi pozitif yönde etkileyen bir durum.
Ali ve Aslıhan’ın mesleki yetkinlikleri gerek yurtdışında gerek yurtiçinde tartışılmaz bence. Onlardan öğrenebileceğim ne varsa almaya çalışıyorum. Birbirimizden öğrenmeyi seviyorum. Tek taraflı, patron ve çalışan ilişkisi olan bir iş ortamı durumunu hiç hissetmedim. Fikirlerimizi örtüştüren, bu ofisin araştırma kısmının ağırlıklı olmasıydı.
Kurumsal bir ofiste, projenin küçük bir havalandırma kısmını bir sene boyunca çizen kişiden tabi ki farklıyız. Teknik bir işin ötesinde, çok daha entelektüel, araştırma bazlı, sürekli yenilenen ve birbirini tekrar etmeyen işler üretiyoruz. İşte bu benim için farklı. Aslıhan’da da bunu gördüm. Öğrencilere yaklaşımında da her öğrenciyi farklı birer birey olarak görmesi, hepsine çok farklı yaklaşması bana çok ilginç gelmişti. Ben de şu anda Bilgi Üniversitesi’nde ders vermeye devam ediyorum. Birinci sınıflara Temel Tasarım ve Tasarı Geometri dersleri veriyorum. Zihnime işlenen pozitif durumları analiz edip -ben Aslıhan da gördüm başkaları başka insanlarda görmüştür- bunları uyguladığımı düşünüyorum. Hatta bazen de "Bunu Aslıhan ile yapıyorduk" diye fark ediyorum. Bu böyle bir devinim, klasik bir usta çırak ilişkisinden bahsetmiyorum, daha arkadaş gibi. Ortak noktalarda daha değerli işler çıkıyor zaten. Benim daha çok "computational geometry" ve bilişim kısmına ilgim var. İkimizin ortak noktası, müziğin teknik tarafıyla ilgili. Zamanla ortak bir perspektif gelişiyor ve bir süre sonra konuşmadan anlaştığınız durumlar oluyor. Bu zamanda bunu yakalamak kolay değil, özellikle çalışan sirkülasyonunun çok fazla olduğu büyük ofislerde bunu yakalamak zor. Mimarlığa daha çok bir işletmeci kafasıyla bakıldığından böyle bir ilişki aranmıyor zaten. Akademi ve pratiği eş zamanlı yürütmede biraz zorlansam da kendi adıma çok memnunum. Belli idealleriniz, değer verdiğiniz belli unsurlar var, bunlar entellektüel değerler taşıyor. Bunların peşinden koşarken mecburen belli tavizler veriyorsunuz. Prizren örneği gibi. Şimdiden güzel olacağını görüyoruz, hissediyoruz. Bunun benzeri güzel projeler gelir diye umuyoruz. İnsanın hayatında bir kere yapabileceği tarzda sosyal sorumluluğu yüksek olan bir proje bu. Teknik gerçekliği olan bir uygulamanın peşine düşmek, oraya gidip gelmek, insanlarla tanışmak bizim için büyük bir şans.
Biraz da Ali ile ortak yaptığımız işlerden bahsedeyim. bomontiada projesinde, grafikle mekansal girdilerin iç içe olduğu yerlerde birlikte çalıştık. Ali ile Aslıhan bunu sürekli yapıyor zaten ama oturma birimlerini, sergileme ünitelerini grafik unsurlarla birleştirme aşamasında biz de birkaç ay beraber çalıştık. Arada sürekli gidip gelen işler oluyor. Ali’nin bazen üç boyutlu düşünmemiz gereken şeyleri Illustrator’da görselleştirdiğini görüyorum. Ben iki boyutlu şeyler üzerine çalışıyorum. Bazen de roller değişiyor. Birileri grafik tasarım, mimarlık diye isimler koymuş ama biz bazen o ayrımı kaybediyoruz. Aslında temelinde tasarım yatıyor.