Krizden sonra İstanbul'da neler olacak?
Çok zor, ama üzerinde çalışılması gereken bir konu bu. Krizden sonra, son yıllarda İstanbul'u sorunlu hale getiren faaliyetlerin durup durmayacağını, eğer duracaksa o faaliyetlerin yerine hangi faaliyetlerin geçeceğini öngörmek lazım. Bu ciddi bir konu. Son yıllarda daha çok finans merkezi olma yolunda gelişen İstanbul'un yarattığı sorunları konuşuyorduk. Finans sektöründeki o sarhoş sıcak paranın İstanbul'daki en büyük etkisi gayrimenkul sektörünü şişirmek olmuştu. İşte şimdi kriz döneminde, sıcak paranın akışının durduğu dönemde, İstanbul'un taşının toprağının para etmediği dönemde bunları konuşmanın tam zamanı.
Bundan sonra iki şey olabilir. Birincisi, İstanbul olumlu bir noktaya doğru yön değiştirebilir. Çünkü kentsel açıdan bizim şikayet ettiğimiz finansal hareketler, gayrimenkul hareketleri, alışveriş merkezi çılgınlığı yavaşladı. Fiyatları arsa spekülatörleri yönlendirmiyor artık. İstanbul'un her yerinden mantar gibi fırlayan ve hiçbir makul kalıba girmeyen projeler biraz soluklanıyor. Şikayet ettiğimiz İstanbul'un finans merkezi olma faaliyetleri şimdilik azaldı. Dolayısıyla bu sakinlik İstanbul için bir karar verme fırsatı doğurabilir. Ya da herşey daha da kötüye gidebilir.
İstanbul'un kriz sonrasını öngörmek için neleri konuşmak, ne yapmak gerek?
Öncelikle İstanbul'un hedefini koymak, İstanbul' nasıl bir kent olacak, sorusunun cevabını vermek gerek. İstanbul'a kimin, ne zaman, neyle ilgili bir hedef koyduğu belli değil ki. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, karşısına küresel bir turizm yatırımcısı geldiğinde İstanbul'u bir turizm kenti ilan ediyor ve turizm yatırımlarını desteklemeye başlıyor. Aynı belediye İstanbul'a uluslararası bir kongre başvurusu olduğunda İstanbul için "dünya kongre turizminin merkezi" diyor. İstanbul'u sanayisizleştireceğini söylerken, bir Japon otomotiv firması Türkiye'de fabrika araştırdığını duyuyor, herkesten önce koşuyor, İstanbul'u sanayi kenti ilan ediyor. İstanbul'a Bill Gates gelince de slikon vadisi kurmayı, bilişim yatırımları yapmayı düşünüyor. Bütün bunları aynı belediye birkaç yıllık kısa dönem içinde yapıyor üstelik!
Bunların her biri için gerekli olan yatırımlar çok farklı. Kentte slikon vadisi kurmak başka türlü bir yatırım, başka türlü belirlenmiş öncelikler, başka türlü bir alt yapı, başka türlü bir planlama gerektiriyor. Kentin turizm öncelikli bir kent olarak planlanması başka bir şey, sanayi kenti olarak planlanması başka. Bunların gerektirdiği ulaşım biçimleri bile farklı. Sanayi kentindeki metronun işleviyle turizm kentindeki metronun işlevi çok farklı.
Hiç değilse kriz İstanbul'a biçilen bu tip rolleri yeniden tartmak için olanak sunabilir. İstanbul bir finans, turizm ve küresel ticaret kenti olursa eğer böyle bir krizin altından kalkabilir mi, sorusuna yanıt aranmalı örneğin. Kriz, finans sektöründe paranın dolaşımıyla ilgili bir tahribat yaratıyor. E, ısrarla siz İstanbul'un bir finans kenti olduğunu söylüyorsanız, baştan kaybetmeyi kabul ediyorsunuz demektir. İstanbul büyüklüğündeki bir metropol, kendi içindeki üretim faaliyetini tamamen dışarıya atmalı mı, sorusuna da cevap aranmalı sonra. Bunların cevapları doğrultusunda da İstanbul'a dair bir hedef koyulmalı. Biz de meslek insanları olarak o hedef üzerinden İstanbul'u tartışmalıyız önce. Tartışalım ki, krizin ne getirip ne götüreceğine dair kafa yorabilelim sonra. İstanbul'un daha önceki krizlerden nasıl çıktığını araştıralım. 2001 krizinden sonra İstanbul'un neden aşırı büyüdüğünü analiz edelim. İstanbul'da ne kadar nüfusun olduğu, bu nüfusun ne iş yaptığı, göç edenlerin nerelerden geldiği ve nerelere yerleştiği sorularını doğru cevaplayabilelim.