Krizden sonra İstanbul'daki kent-kapitalizm ilişkisi
08 Ocak 2009
Krizden sonra İstanbul'daki kent ve kapitalizm ilişkisi yeniden tanımlanabilir mi?
1980 öncesi İstanbul küçük sermayenin kentiydi. Kent ve kapitalizm ilişkisi İstanbul'da 1980'lerden itibaren büyük sermayenin kente yatırım yapmasıyla, kentte kendini gerçekleştirmesiyle yeni bir boyut almıştı. Bu kentin bir miktar küresel dinamiklerle şekillenmesinin de sonucuydu aslında. Bu durumun krizle birlikte birden ortadan kalkacağını düşünmüyorum.
Yeniden tanımlanmasına gelince de, eğer alternatifini yaratabilirse bu ilişki yeniden tanımlanabilir tabi. Eğer kent yatırımlarının dışında daha karlı alanlar keşfederse büyük sermaye oralara yönelebilir. Büyük kapital kentte, sermaye birikim süreci görece hızlı olduğu için yatırım yapıyordu.
Örneğin finans ve medyanın ardından kentin toprağında ciddi bir tekelleşme oldu. Son yıllardaki en büyük rant kentin toprağıyla ilgili. Bir medya patronuyla başbakanın çok noktasal bir alanmış gibi gelen Hilton'un bahçesi yüzünden tartışabiliyorlar örneğin Bu sermaye birikim rejiminin alternatifi çıkmaya başladığında ya da bu döngü yavaşlamaya başladığında büyük sermayenin kentsel yatırımlara ilgisi azalabilir. Fakat ben kriz sonrasında da sermayenin kente yatırım yapacağını düşünüyorum.
Kriz sonrasında kentte sermayenin bir durgunluk dönemi geçireceğini düşünüyorum. Büyük kapital Tuncay Özilhan'ın deyimiyle "likitte kalacak" ve bir süre hiçbir şey yapmayacak. En azından bir süre kent nefes alacak. İşte tam da bu noktada önemli olan bu geçici durumu lehimize çevirmek için konuşmaya, çalışmaya başlamak.
Peki, İstanbul daha önceki krizlerden nasıl çıkmıştı?
Farklı krizler, İstanbul'da farklı sonuçlar doğurdu. Örneğin 1929'da yaşanan Büyük Bunalım'dan sonra İstanbul küçüldü. Çünkü diğer ülkeler gibi Türkiye de krize reçete olarak kendi iç pazarına döndü. Yani Türkiye Osmanlı'nın son dönemine kadar, en azından kendi çapında dış dünyayla kurduğu ilişkiden, 1929 krizinin etkisiyle birlikte uluslararası alışveriş ortadan kalktığı için vazgeçti. Türkiye'de devlet eliyle bir sanayileşme hamlesi başlatıldı. Fakat bu hamle Anadolu'yu merkez aldığından İstanbul'un payına düşen sanayi çok az oldu. Sonuçta da İstanbul'un önemi azaldı ve İstanbul küçüldü.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise; kartlar yeniden dağıtılırken Türkiye dış dünya ile başka türlü bir ilişki kurmaya başladı ve 1950'lerden itibaren İstanbul yeniden çıkış yaptı. Başta NATO olmak üzere, Türkiye bir takım Batı odaklı uluslararası örgütlere üye oldu. Yani ne zaman Türkiye dünyanın başka bölgeleriyle ilişki kurmaya başladı, o zaman İstanbul siyasi, ekonomik ve toplumsal anlamda daha da büyümeye başladı.
1990'lardan itibaren ise İstanbul'a başka roller biçilmeye başlandı. 2001 krizinde, krizden çıkış reçetesi olarak gayrimenkul sermayesi özendirildi örneğin. Bir de Büyük Bunalım'ın tersine 2001 krizi daha lokal bir kriz olduğu için Türkiye, dış pazara yönelme reçetesini uyguladı. Yani iç pazar tıkanınca, Türkiye dönemsel olarak biraz daha fazla ihracata ağırlık verdi, biraz daha istihdamı arttırdı ve İstanbul 2001 krizinden ağırlıklı olarak kayıt dışı tekstil endüstrisinin yaptığı hamlelerle ve biraz da otomotiv yan sanayinin katkılarıyla çıktı.
2001 krizinden sonra 1929 bunalımının aksine İstanbul büyüdü...
Evet, hem de çok büyüdü. Çünkü Türkiye 2001 krizinden sonra ucuz iş gücünün yoğunlaştığı ekonomik avantajlar ülkesine dönüşmeye başladı ve bu da İstanbul'a olan göçü hızlandırdı. İhracatının yüzde 65'ini İstanbul merkezli olarak gerçekleştiren Türkiye, ihracata yönelince İstanbul aşırı büyüdü.
ŞPO İstanbul Şube Başkanı Erhan Demirdizen
İMO İstanbul Şube Genel Başkanı Cemal Gökçe
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın