“Tasarım aşamasında da üretim aşamasında da insan ilişkilerini de kavga etmeyi de öğreniyorsunuz”

07 Mayıs 2010

Sözünü ettiğiniz "yoğunluktan ötürü çalışma arkadaşlarına eğilememe" durumundan başka bir sıyrılma yöntemi, kendinizi birazcık olsun dışarı çekmeniz, tüm bu koşuşturmacadan kurtulup biraz daha tepede duran, hatta belki bir tür kartal yuvası gibi koruyan, kollayan bir pozisyon almanız olabilir miydi?

BD: Bu noktada "management" mevzuna giriyorsunuz. Bunu yapan arkadaşlarımız da var. Toplantıya iş geliştirme müdürü ile birlikte geliyor ve sadece not alıyor. Tabi bu da yine tamamen ilk olarak imkan, ikinci olarak ise tercih meselesi. "Ben böyle bir adam olmak istiyorum" diyebilirsiniz ama imkanınız olmayabilir. Ben, mimarlığı seven bir insanım. İşin "management" kısmında da çok başarılı olduğumu düşünmüyorum. Her şeyden evvel böyle işleri kotarmak için fazla duygusalım! Böyle işler için ise doğrusu biraz sert olmanız gerekiyor. Öte yandan bir tasarımcı bir işi, tamamen tasarlama duygusu ile almak isteyebilir ama sonunda, o iş büroya zarar verebilir. Belki de iş adamlığı bu noktada devreye giriyor ve yine bu noktada iki iş tanımı çakışıyor. Benim kendi konumumda rahatsızlığımın nedeni de tam olarak bu "çakışma" durumu… Ha, bunu çözebildiğimizde sizin söylediğiniz olur. Bir başka arkadaşımız "management"ın başında olabilir. Neden olmasın ki? Bizim yapamadığımızı o yapabilir.



Bir de şunu düşünmek lazım: Burada ürünün kalitesi çok belirleyici. Bugüne kadar hangi iş adamıyla oturmuşsam, hep şunu gözlemledim: Eğer iş iyi gidiyorsa, sen bitirmişsin, ötedeki arkadaş bitirmiş, fark etmiyor. Ama işler kötüye gidiyor ve sorun çözülemiyorsa işveren seni arıyor! Sorunu kimin çözeceğine inanıyorsa o kişiyi. Bu nedenle bünyede sorun çözecek, güven verecek, deneyimli kişilerin olması gerekiyor. Tam olarak bu noktada kurumsallaşmanın devreye girmesi, o kurumsallaşma sürecinde işleri kotaracak, sizi temsil edecek kişinin de "partner" seviyesinde olması gerekiyor. Sizin kadar olmasa da her şeye vakıf kişileri buldunuz mu her türlü sorunu çözebileceğinize inanıyorum.



Tüm bu konuştuklarımız içerisinde "mimarlık aşkı" nereye oturuyor?

BD:
Üretimin her aşamasına… Büyük bürolarda konsept gurubu, şantiye grubu, uygulama grubu gibi ayrılmalara gidiliyor. Fakat her alanda heyecan var! Konsept aşamasında da, projenin gerçekleşmesinde de… Projenin konsept kısmında değdiniz kaç insan var sizce? Yalnızsınız, ekip halindesiniz veya birilerine danışıyorsunuz. Gerçek anlamda fazla sorumluluk yok. Ama işin teknik kısmına geçtiğiniz zaman uzman mühendis grupları ile çalışmaya başlıyorsunuz, mal sahibi biraz daha devreye giriyor. Sonrasında inşaata başladığınızda taşeronlar, "project management" grubu ortaya çıkıyor. Bir bakıyorsunuz, kendinizi 100 kişiyi yöneten bir adam olarak buluyorsunuz. Yaptığınız işin üretim aşamasında ağzınızın içine bakıyorlar. Burası ne renk olsun? Detayı nasıl değiştirelim? Mimarlığın bir gücü var ya… Herkesi yönlendiren kişi oluyorsunuz işte. Bir anda o işin patronu sizsiniz. Parayı veren bile değil!

DTD: Kimin o işi yaptığı da ortaya çıkmış oluyor. (gülüyor)

BD: Soruyorsunuz ya, "İşin hangi kısmından daha çok keyif alıyorsunuz?" diye… Bir insan tasarım aşamasında da üretim aşamasında da inanılmaz deneyimler kazanıyor. İnsan ilişkilerini öğreniyorsunuz, kavga etmeyi öğreniyorsunuz. Sulh yapmayı ve uzlaşmayı da…



Dolayısıyla bu işin her aşaması sizin için ayrı bir haz kaynağı demeye mi getiriyorsunuz?

BD: Evet! Deneyim de bu! Siz hiçbir toplantıya girmemişseniz, bu deneyimi elde edemezsiniz. Konut yapıyorsanız ne olur? Bir mal sahibi olur, müteahhit olur. Ancak büyük ölçekli bir proje, bir "shopping mall", havalimanı ya da gökdelen yaparken asıl deneyimi kazandığınızı fark edersiniz. Çünkü burada akustikçiden tutun da malzemecilere kadar bir sürü kişi masada oturur. Siz de onların önerilerini kabul veya reddedersiniz. Sonunda da sizin teknik "spec"leriniz doğrultusunda tasarımınızın vücuda geldiğini görürsünüz. Heyecan, yarattığınız şey belki ama, onun içine girdiğinizde de başka bir haz var! Hangi mimara sorarsanız sorun, ilk yapısında heyecanlanmayan bir adam yoktur. Yarışma çizerken yarışmacı arkadaşlar kendi aramızda takılırdık birbirimize ‘kağıt mimarları ‘diye. Kağıt üzerinde mimarlık yapıyoruz ya. Yani ha babam çiziyoruz; ama esasen mimarlık yaptığımızı "zannediyoruz". Çünkü çizdiklerimiz bir yapıda vücut bulamıyordu. Yanlış anlaşılmasın… tasarım becerisi ve tasarım evresi yapılan çalışmanın çok önemli ve değerli bir bölümü. Ama uygulama aşaması da bir o kadar önemli ve keyifli üstelik zor bir bölümü. Gerçekleşmiş tasarımın verdiği farklı hazlar, farklı deneyimler olduğunu unutmamak gerekir. Tüm bu sebeplerden ötürü de ne konsept aşamasını ne de uygulamayı birbirinden ayrı tutabiliyorum.


DB Mimarlık'ın Uzun Ama Bir O Kadar da Kısa "Tarih"i
Bir Mimarlık Ofisinin Potansiyelleri Neler Olabilir?
Mimarlık Üretiminin Türkiye'de Görülmeyen Yüzü, "Yönetim" Üzerine
Ve Dumankaya Reklamından Sonra...
"Çalışma Arkadaşları" Neler Dediler?
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :