“Bugünün şartlarında kendi ofisinizi açma cesaretini göstermek, eskiye göre çok daha güç”

07 Mayıs 2010



Öncelikle kısaca mimarlık maceranızın ne zaman başladığını öğrenmek istiyorum.

Dilek Topuz Derman:
Ben 1989 yılında YTÜ Mimarlık Bölümü'nü bitirdim . Fakültenin son yıllarında Bünyamin ile tanıştık. Bünyamin'in mimarlık aşkı o kadar yoğundu ki, en sonunda beni de bu yola soktu. Önce farklı ofislerde çalışıyorduk; sonra kendi ofisimizi açtık. Ve böylece, insanların ciddi fedakarlıkları göze almalarını gerektiren bir serüvene atılmış olduk.

Bünyamin Derman: Ben Endüstri Meslek Lisesi mezunuyum; daha doğrusu Yapı Teknik… Benim için zaten iki seçenek vardı; ya mimarlık ya inşaat… Seçme özgürlüğü ise sadece üniversitelerden yanaydı. Yıldız'ı kazananınca herkes gibi "kader yolcusu" oldum. Yani özel bir yeteneğimiz olup da bu mesleği seçmiş değiliz. Ama herhalde mimarlık okuyanların %80'inde bu böyledir. Yıldız'daki mezuniyetim ardından yüksek lisansımı da Yıldız'da yaptım; sonrasında sekiz sene asistanlık… 1995'te de Dilek ile beraber DB Mimarlık'ı kurduk.

Peki kendinize ait bir iş yerini kurabilmek nasıl bir cesaret yeri kurabilmek nasıl bir cesaret işiydi?

BD: Aslında "iş yeri" gibi başlamadık. Ben asistandım; Dilek'in de ailesinin bir inşaat-taahhüt şirketi vardı. Biz yarışmalar yolu ile mimarlığa atıldık. Üniversitede okurken de yarışmalara giriyorduk. Suadiye'de ufak bir büromuz vardı. Yarışma projeleri çiziyorduk. Derken bir gün bir yarışmada birinci olduk ve işte o zaman gerçek anlamda bir büro kurduk. Çünkü o noktada idarenin karşısına bir ofis olarak çıkmak durumunda oluyorsunuz..

Yani sizin için de yarışma kazanmak itici güç ve hatta zorlayıcı şey oldu.

BD: Biz bunu, meslekte ilerlemek adına bir aşama olarak görüyorduk. Yarışmalar bir anlamda meslek içi eğitim gibidir. Öte yandan dünyada da çok geçerli bir iş yapma yöntemidir. Ayrıca genç mimarlar için bir çıkış ve büro kurabilme yoludur.

DTD: Büro açmak kararı, hakikaten cesaret işi. Çünkü bir çok şeyi göze almanız gerekiyor. Ama Bünyamin bir taraftan okula devam ediyordu, hatta tez teslim dönemleri idi. Farklı bürolarda da çalışıyorduk. Evlendikten sonra ise bunu bıraktık. Ayrıca Suadiye, pek ofis gibi değildi. Atölye ya da çalışma odası gibiydi daha ziyade… Söz konusu şartlar altında yapılabilecek en mantıklı hareket, çalışmayı sürdürüp, akademi ile bağlantıları koruyup yarışmalara girmekti. Çünkü yarışma düşüncelerimizi aktarabileceğimiz bir platform ve pek çok deneyimli mimarla rekabet edebileceğimiz çok özel bir alandı.

BD: Bir de çok az kişi ile çalışıyorduk. Belki iki, en fazla dört kişi çalışıyorduk. Şu andaki konjonktür, 10 – 15 sene önceki konjonktür aynı değil. Nedeni de şu: Bu kadar globalleşmiş bir dünya yoktu.

DTD: Bilgisayarlar işin bu denli içinde değildi. Mimarlık pratiğini kurumsal bir yapılanma içinde kotaran, iş potansiyeli ve personel sayısı kabarık sayılı ofis vardı. Çok yakın bir dönemden söz ediyoruz. 15 sene, insan ömründe çok uzun bir süre değil. Ama inanılmaz bir değişim oldu. Yurtdışından Türkiye'ye iş yapmaya gelen çok kişi oldu; hem yatırımcı hem de mimar anlamında… Yerli yatırımcılar dünya ölçeğinde rekabet edebilmek için iş yapma alışkanlıklarını yenileme ihtiyacı duydular. Bu durum mimarlık ofislerine de yansıdı hiç kuşkusuz.


DB Mimarlık'ın Uzun Ama Bir O Kadar da Kısa "Tarih"i
Bir Mimarlık Ofisinin Potansiyelleri Neler Olabilir?
Mimarlık Üretiminin Türkiye'de Görülmeyen Yüzü, "Yönetim" Üzerine
Ve Dumankaya Reklamından Sonra...
"Çalışma Arkadaşları" Neler Dediler?
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :