“Bina en çıplak haliyle öyle güçlü mekanlar ortaya koysun ki, maliyet kılıcı başımızda sallanırken kendinden çok şey kaybetmesin”

07 Mayıs 2010

Sizin buradaki mimarlık üretimlerinizi, sizin bakışınız ile piyasadakilerden daha farklı, daha iyi ya da önemli kılan nitelikler nelerdir? Farklı olarak ne sunduğunuza ve kendinizi hangi anlamda farklı ifade ettiğinize inanıyorsunuz?

BD: Bizi neden tercih ettiklerine gelince… Biz iyi binalar yapıyoruz. Ama bunlar, işverenin tercih ettiği binalar illa ki olmayabilir. Ancak bizim iddiamız şu: Hem dikkat çeken hem de yaşayanlara farklı şeyler sunan yapılar ortaya koyuyoruz.

DTD: Belki de bu soruyu işverenlere sormak lazım. İnsan kendini kolay kolay övemiyor çünkü… (gülüyor)



BD: Bir de şu anda kendimizi "amatör profesyonel" olarak tanımlayabiliyoruz. Mütevazi bir tavrımız olduğuna inanıyorum. Yaptığımız binalar yalındır. Ama durduğu yerde de kendilerini gösterdiklerine inanıyorum. Bunu bize söyleyenler olduğu için rahatlıkla ifade edebiliyorum. Çevredeki mevcut yapılara nazaran farklı bir duruşları var. Bu da yarışmalardan gelmemiz ile ilişkili bence. Bu gelenek, şehircilik geleneği ile üst üste geldiğinde, yapılarınız pek tekil binalar gibi davranmıyor. Birer kampus gibi davrandıkları söylenebilir. Yapılarımızı, formundan önce kentle ilişkisi, konumu ile ele alıyoruz.

Tasarımlarınızın her birini küçük birer kentsellik parçası olarak mı görüyorsunuz?

DTD: Önce arazi maketleri yapıyoruz. Muhakkak… Programı da önce o maket üzerine yerleştiriyoruz. Hava fotoğrafları üzerinde arsanın konumunu değerlendirip, kent bağlamında inceliyoruz. Sonrasında da yavaş yavaş çerçeveyi daraltıyoruz. Yapının yakın çevresi ile kurduğu ilişkilere, açıldığı panaromalara, yani bulunduğu noktadan neyi gördüğüne ve çevresinden bakıldığında nasıl görüneceğini düşünüyoruz. Yapıyı bir yaşam alanı olarak mekansal ve kütlesel olarak biçimlendiriyoruz.

BD: Benim bildiğim bir şey var: Tüm tasarımlar maket üzerinden ilerlemelidir. Mümkün olduğunca kendi imkanlarımızla ve burada yaptığımız maketler üzerinden çalışıyoruz. Üç boyutlu programlarla da bu tasarımı destekleyip geliştiriyoruz. Zaten bilgisayar ortamında harika işler çıkaran çok yetenekli arkadaşlarımız var. Esasında bir takım olma yolunda yavaş yavaş ilerliyoruz. Biz olmadan da bu büro ilerler gibi geliyor bana… Burada şehircilik bilgisi var. Kentsel tasarım, peyzaj tasarımı, aydınlatma tasarımı, iç mimarlık… Bu büro, bu bünye dahilinde tüm bu işleri gerçekleştirebilir.

DTD:
Yaptığınız işi sadece bina değil bir mekan tasarımı olarak görüp, onun yaşanacak bir yer olduğunu idrak ettiğiniz noktada başlıyor mimarlık zaten.

BD: Bazen mal sahipleri dıştan çok ilginç ama içi iyi çözülmemiş yapı tasarımları ile karşı karşıya geldiklerini söylüyorlar. Mimar, "İçi ile ilgilenmiyor" diyorlar. Halbuki çok yetenekli mimarlar var! Yaptıkları eserler, mimarlık anlamında özgün eserler… Ama mal sahibinin beklentilerini karşılamadığı ve ortaya çıkan problemler ile onu baş başa bıraktığı için –iyi bir mimarlık ofisi olsa bile- tercih edilmeyebiliyor.

Sözünü ettiğiniz de sanırım sizin mimarlık üretimi dinamiklerinizin ikinci bir bileşeni: Yapının her türlü sorunu ile birebir yüzleşmek.

BD: Mimari sadece heykel değildir .Bu nedenle sadece kütle estetiği değil, iç çözümleri de önemlidir. Yapının bulunduğu çevre ile etkileşimi, ona kattığı değer önemlidir. Her yere her şey değil, o yere ait olan şey yapılmalıdır. Bu nedenle işverenlerimizle uzun tartışmalarımız olsa da buluştuğumuz noktanın doğruluğu sonuç üründe karşılığını bulur. Aynı tarafta olduğunuzu bilerek ve çözüm ortağı olmanın bilinciyle ve nelerin olmazsa olmaz olduğunu belirleyebilmekle işveren ve mimar, mühendisler bir arada yürütülecek bir çalışma bu aslında.

DTD: Ben burada başka bir noktaya işaret etmek istiyorum. Türkiye'de önceden öngörülmüş yapı bütçeleri ve o bütçelere uygun tasarım beklentileri ya da bu şekilde bir iş geliştirme alışkanlığı da yok. Düşünürseniz insanlar, projenin o çok beğendikleri tasarımının ne kadarlık bir maliyete denk düşeceğini önceden kestiremiyorlar. Kimse "Bu yapıyı şu kadara mal etmeyi düşünüyorum" demiyor. Demediklerinde de sizin seçtiğiniz detaylar, sistem seçimleri vs. maliyeti artıran şeyler gibi gözüküyor. Bu nedenle de bazen, uygulama evresinde projenin orijinal halinden ciddi ödünler verdiğinizi görüyorsunuz. Oysa ki maliyet, tasarımı geliştirirken de çok önemli bir veri… Biz de yolda kalmamak için şunu söylüyoruz: "Bina, en çıplak halinde, yani henüz konstrüksüyon ve duvarlar inşa edildiğinde bile, öyle güçlü mekanlar ortaya koysun ki, maliyet kılıcı başımızda sallanırken yapılan pazarlıklarda kendinden çok şey kaybetmesin" Bu nedenle de çok fazla malzeme oyunlarına girmiyoruz. Sonuç olarak da binalarımıza "Ne kadar yalın" diyorlar. O yapı, kentsel ilişkileri ve kendi iç kurgusu ile o kadar "yer"ine oturuyor ki, üzerine kaba sıva da yapsanız oluyor, altın kaplama da… (gülüyor)

BD: Şimdi malzemeden bahsettik ama, her mimarın kendine has tercihleri de var tabi. Örneğin biz, kendi adımıza iyi mimarlık ürünlerinde ne gibi malzemelerin kullanıldığını test ettik. Bunlar, insana en yakın malzemeler yani doğal malzemeler… Bunları her türlü tasarım ile örtüştürebilirsiniz. Bugün, en önemli ve kalıcı mimarların eserlerine baktığınızda da bu malzemeleri görürsünüz zaten. Örneğin, Peter Zumthor'a bakıyorsunuz; oradaki doğal taşları kullanıyor.

DTD: Bir de o malzemeyi o yapı zaten istiyor. Biz bir binayı şekillendirirken, o tasarımı en iyi hangi malzemenin göstereceği üzerine düşünüyoruz.

BD: Malzemenin kendi doğallığı, ufak vuruşlar…

DTD: Ve oyuncaklı işlere girişmiyoruz.

BD: Mesela Louis Kahn'a baktığınızda da brüt beton, tuğla ve ahşap görüyoruz. Bu bir kural değil tabi ki! Yeri geldiğinde bir takım şişme malzemeler, plastik elemanlar ile de çok iyi tasarımlar yapmak mümkün. Ama ben kendi adıma doğal malzemeleri tercih ettiğimi söyleyebilirim. Seçiminiz doğal malzemeden yana olduğunda yapıya bir sıcaklık geliyor çünkü…

DTD: Doğallığı iki anlamda almak lazım. Birincisi topraktan, ağaçtan elde edilen doğal malzemeler. İkincisi ise binanın doğasına uygun malzemeler. Bu ikisi de elbette bir noktada örtüşüyorlar. Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği'nin kotardığı bir proje, bu anlamda örneklerimizdendir. Çimento Meslek Lisesi, TeCe Mimarlık ile ortak işimizdi. Ve ortaya çıkan üründen çok keyif almıştık. Elbette her zaman "daha iyisi olabilir" diyorsunuz. Ama yine de güzel bir üründü. Mesela orada yapı bir meslek lisesi olduğu için- öğrencilerin, betonun çıplak ve doğal halini deneyimlemelerini istedik. Tasarıma başlarken ana malzememizin brüt beton olma kararı alınmıştı. Binanın tüm tesisatı, dışarıdan okunabilecek şekilde açıktan gidiyordu. Ve aslında, neredeyse binanın kendisi bir eğitim nesnesiydi.


DB Mimarlık'ın Uzun Ama Bir O Kadar da Kısa "Tarih"i
Bir Mimarlık Ofisinin Potansiyelleri Neler Olabilir?
Mimarlık Üretiminin Türkiye'de Görülmeyen Yüzü, "Yönetim" Üzerine
Ve Dumankaya Reklamından Sonra...
"Çalışma Arkadaşları" Neler Dediler?
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :