DB Mimarlık'ın bir tür okul vasfını üstlenmesini düşlüyor musunuz?
BD: Benim gönlümden çok şey geçiyor ama maalesef, bazı şeylerin finansal bazılarının da zamansal kısıtları oluyor. Ben işlerin çabuk olmasını arzu ettiğim için, kendi adıma acele kararlar verebiliyorum. Ben, DB Mimarlık'ı bir akademi olarak düşünüyordum. Bu anlamda çalışmalar da yaptık. Tabi bundan bir on sene öncesinde bu fikirler ortada olsaydı, daha çok gönüllü insan bulunabilirdi. Şimdi gönüllü de bulmak zor, onları destekleyecek maddi imkanı bulmak da...
Peki bu sözünü ettiğiniz akademi modeli fikir olarak nasıl ortaya çıktı?
DTD: Seneler önce ofisimizi kurduğumuzda orası bizim için zaten bir akademi gibiydi. Mimar arkadaşlarımızla bir araya geldiğimiz, ürünler ve okumalar üzerinden tartışmalar yaptığımız, deneyimlerimizi paylaştığımız, birlikte ürettiğimiz ve gerçekten çok keyif aldığımız bir yerdi. Okuldan öğrenci arkadaşlar gelir. Proje tashihleri alır, üzerinde çalıştığımız projelere katkı koyarlardı. Sabahlara kadar çalışır, aynı tencerede iki çeşit yemek yapardık. Sandalyeler ve masa üstleri ufak kestirmeler için yatak olarak kullanılırdı. Proje teslimleri ya da iş bitiminde kendimizi ödüllendirirdik. Aslında amacımız mimarlığı bu keyif ve tutkuyla sürdürebileceğimiz ve hem gelişeceğimiz hem de yetiştireceğimiz bir ofis oluşturmaktı.Ama işler öyle bir geldi ve her şey o kadar aceleydi ki… Derdimiz sürekliliği sağlamak oldu. Bir de elbette bina yapmak istiyorduk. İşler, yaptıklarımızın sürdürülebilir ve geliştirilebilir olması üstüne kuruluydu. Dolayısıyla o akademi fikri hep ötelendi. Şu anda da aslında DB Mimarlık'ın destekleyeceği bir yapılanma var aklımızda. Bu amaçla bir sene önce aynı sokakta bir yer daha kiraladık. Arada da o mekanın tadilatları ile uğraştık. Belki atölyelerin düzenleneceği, yarışmalara hazırlanılabilecek, etkinlik gerçekleştirilebilecek bir yer.
Bu akademi programını biraz daha açabilir misiniz?
BD: Bu ülkede çok yetenekli çocuklar var. Bağımsız olmak istiyorlar ama bazen de imkansızlıklar yüzünden kendilerine başka alanlarda yol çizmek zorunda kalıyorlar. Bir çoğumuz için bu böyledir; benim için de öyleydi. Geçim kaynağınız neredeyse, siz de oraya kanalize olursunuz. Elbette maceralara atılabilirsiniz ve hatta o macera sizi bir yerlere götürebilir. Biz de kendi deneyimlerimizde gördük bunu. Daha önce de konuşmuştuk. Büro kurmanın ve sürekliliği sağlamanın zorluklarını… İşin bir bu yanı var. Bir de ofisinizdeki yeteneklerin yitirilişi… DB bünyesinde mimarlık faaliyetlerini sürdürmelerini arzu ettiğimiz kimi arkadaşlar, ya bu bahsettiğim bağımsız işler yapmak ve büro kurmak arzusuyla ya da daha yüksek ücretlerle başka yerlerde çalışma tercihleriyle bizden kopuyorlar. Kaldı ki bizim ofiste çalışmayı tercih edenler, çoklukla ileride kendi ofisini açma planı olanlar… Bünyamin Derman, bu işe sıfırdan başlamış ve belli bir çizgide yol alan bir mimar olarak, onlar için bir rol model gibi. Ama işte, bazısı için işler umduğu gibi gelişiyor; bazısı mimarlık çizgisinin dışına kayabiliyor. İlk baştan itibaren de fikir bu durumun üzerine kuruluydu: Belli değerlerin gitmemesi… Bunun için öncelikle aidiyet duygusunu güçlendirmek ve bu bünye içinde kendi olabilmelerini sağlamak gerekiyor. Yani hem bağımsız hem de DB'nin onları ve onların DB'yi destekledikleri bir yapı… Tabii bu modelin finansal altlıklarını da oluşturmak lazım. Ön yatırımı yaptık ama biz de bir holding değiliz. Tamamen kendi yağımızla kavruluyoruz; yeri geldiğinde zorluk da çekiyoruz. Ama böyle bir girişim, bu büroyu asla aşağıya çekmez. Aksine fark yaratır!
Neredeyse kazandığınız parayı kişisel zenginlik için değil de iş ortamının zenginliği için kullanmayı amaç edindiğiniz söylenebilir mi?
DTD: Söylenebilir. Gerçekten de bunu istiyoruz.
BD: Bakın, hiç yoktan dünyanın masrafını yaptık bile. Ama burası bir gün kapanabilir veya çocuklar burada kalabilir. Bunu bir Ar-Ge çalışması olarak düşünün. Aslında, bizden daha büyük ağabeylerimizin yaptıkları hataları tekrarlamamak istiyoruz. Hata nedir? Evet, büyük paralar kazandılar ama kalıcı olamadılar.
Kalıcılıktan kastınız tam olarak nedir?
BD: Şirket olarak, kurum olarak kalıcı olmaktan söz ediyorum.
DTD: Ofis ömrünün mimarın ömrüyle sınırlı olmamasından…
BD: Babadan çocuğa geçen ofisler dışında tabi ki... Bunların haricinde bir büro yok.
DTD: Şahıs derken şunu da açmak lazım. Kişinin bir ömrü var. Hem yaşamsal bir süre hem de bu mesleği sağlıklı bir şekilde sürdürmesini mümkün kılacak bir süre ve elbette bu sürenin de bir sınırı var. Eğer siz, sizden sonra gelecek olanları o yapı içerisinde yetiştirip bayrağı devredecek bir dünya görüşüne ya da sisteme sahip değilseniz, bu gerçekleşmez. Belki de o zamanın beklentileri ile ilgili bir durumdu bu da! Bazı insanlar "Biz şirket olacağız, bunu sürdüreceğiz" diye masaya oturdu ve bunu çocukları ile gerçekleştirdiler. Hakikaten yanlarına ortaklar alarak bunu yapabilenler de vardı. Ama çok azdı. Sonuç olarak da iş geleneği, kendi ömürleri ile kısıtlı kaldı. Yetiştirilen insanların devam ettirebileceği bir gelenek oluşmadı.
BD: Bunlar belki de onların suçu değildi. İş sürekliliği de engel olmuş olabilir. Mesela bugün bir ARUP var. Bu bir firma ve binlerce insanı çalıştırıyor. Belli ki iş sürekliliği bunu mümkün kılıyor.
DTD: İşte, bizim amacımız da bu sürekliliği bir akademi mantığı ile sağlamaktı. Ama dedim ya, işimize gömüldük. İş meselesi belki de tüm bu planlarla çelişen bir şey değildi. Ama o kadar çok çalıştık ki, yarışmalara ara vermek zorunda kaldık. Halbulki bize çalışmaya gelen arkadaşların pek çoğunun hedefi, bizimle yarışma yapmaktı. Bu arada elbette bir kaç tane de olsa uluslararası yarışmaya katıldık. Ama bu yarışmalar, eskisi gibi birlikte kotardığımız bir çalışma düzeninde değil, ofisteki bir grup arkadaşın yaptığı iş gibiydi. Diyeceğim ofisin tamamını içine alan bir heyecan yaratmadı. Tam olarak da bu hoşlukları büroya katabilmek istedik.