Almanya'da bir sanat galerisi ve "Proje Marmara"
07 Nisan 2011
Mimarlığın yanı sıra, hatta mimarlıktan önce doğrudan sanatsal bir formasyon içerisindeydiniz. Bu yanınızın daima kuvvetli ve istekli olduğunu dile getirdiniz. Peki sanatsal üretime yönelik ne gibi girişimleriniz oldu?
Sanat yönüm elbette hayatım boyunca devam etti. Berlin'deyken –hikayeyi bir adım geriye sarmak gerekirse- bir sanat galerisi kurdum ve bir sene boyunca işlettim. Genç sanatçılara yönelik bir mekan yarattım. Pek çok sanatçı ilk sergilerini orada açtılar. Arkadaşlarım evleri arabalar aldılar ama biz hiç para kazanmadık. (gülüyor)
Sanat galerisinin yanında eşimle birlikte "Proje Marmara" isimli bir girişime imza attık. Bu projenin kapsamında yaz atölyeleri gerçekleştirdik. Sanatçı arkadaşlarımla –heykeltıraşlar, ressamlar, fotoğrafçı ve dansçılar ile- bir mekan kurup, workshoplar organize ettik. Amacımız ise, Türkiye ve Almanya'daki sanatçıları Marmara Adası'nda birleştirmekti. Her iki coğrafyadan sanatçılar bir araya gelip üretsinler istedik ki belki bir 20 sene sonra burası bir eğitim odağı olsun… Uzun yıllar Proje Marmara'yı sürdürdük. Ama çocuklarımız olunca ara vermek durumunda kaldık. Şu sıralar bu girişimi yeniden canlandırmaya çalışıyoruz. Örneğin adada el işleri ile uğraşan bayanlara yönelik bir sergi düzenledik; adaya gelen ressamlara için de yine sergi organize ettik. Yani süreci, daha küçük bir kapsamda başlattık. Bir yandan da Almanya ile ilişkileri yeniden kurduk.
Proje Marmara'nın gerçekten aktif olduğu aralıkları tanımlayabilir misiniz?
Üç yıl boyunca oldukça aktifti. Zaten daha ziyade Almanya'dan doğru yönetiyorduk. Türkiye'ye gelmemizin sebeplerinden biri de, projeyi daha yakından yürütebilmekti. Ama sonuç öyle olmadı. Buradaki iş hayatı daha farklıydı. Berlin'de de son yıllarda serbest çalışıyordum ve her sene iki ay kadar tatil yapardım. Türkiye'ye yerleşmemin ardından ise bu iki ay iki haftaya düştü! Tabi ki iki haftada da pek bir şey yapamıyorsunuz.
Marmara Adası'ndaki buluşmaları nasıl değerlendirirsiniz? Oradaki sanatçıların bir araya gelişi, ne denli verimli bir üretim süreci ortaya koydu? Veya bu buluşmaların kimin nasıl "işine yarıyordu"?
Aslında belki de bu proje, bizim egomuzu tatmin ediyordu. Çünkü Almanya'da alıştığım ortamı Türkiye'de arıyordum ve buraları tanımadığım için hep Almanya'dan parçalar görmek istiyordum. Almanya'dan bir parçayı Türkiye'ye getirmek, benim için kişisel terapi gibiydi. Bir tür "kendini bulma" süreciydi.
Öte yandan sanat, zaten insanları birleştiriyor. Örneğin Almanya'dan bir heykel hocası geldi Marmara Adası'na… Mermer ocaklarının bulunduğu Saraylar Köyü'nden taş toplayıp, atölye alanımızda bir hafta süresince çalıştı. Burada belki sözlü bir diyalog olmuyordu, ama sanat üzerinden kaçınılmaz bir paylaşım ortaya koyuluyordu.
Marangozluktan Sanata, Oradan Mimarlığa: Mehmet Şenol
İçmimarlıktan Yapı Biyologluğuna: And Akman
Trend veya Estetik Olarak Değil, Sağlıklı Barınma Mekanları İçin "Ekoloji"
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın