“Türkiye’de gündelik hayatın içinde yer almak istedim”
07 Nisan 2011
Bu aralıkta Türkiye'ye hiç geldiniz mi? Gelmeyi düşündünüz mü?
Yıllardan beri içimde burada da bir şeyler yapma arzusu vardı. Ben Türkiye'yi tatilden tatile tanıyordum. Senede bir kere geliyordum; Marmara Adası'ndaki yerimizde kalıp, İstanbul'daki arkadaşlarımı da görüp dönüyordum. Her halükarda "Buradaki insanlar ne yaparlar? Nasıl çalışır, nasıl yaşarlar?" sorularının cevaplarını merak ediyordum. Yani Türkiye'de gündelik hayatın içinde yer almak istiyordum. Kendi kökümü kendi başıma keşfetmek için de bunu yapmam gerektiğini hissediyordum. Sonuç olarak 1999'da Berlin'de bir firma ile tanıştım. "İstanbul'da çalışmak üzere senin gibi birisini arıyoruz" dediler. Hemen bir hafta içinde karar verip, taşındım İstanbul'a… O zaman bir kızımız vardı; onlar da bir-iki ay sonra geldiler ve eşim bir tek Kuzguncuk'u iyi tanıdığı için "Burada yaşamak gerek" diye düşündük. (gülüyor)
Yani ne zamandır İstanbul'dasınız?
1999 yılından beri…
Bahsettiğiniz işbirliği hangi firma ile idi?
Ece Türkiye… O zamanlar Koç ile ortaktı; yani "KoçEce" idi. Hamburg menşeli ve alışveriş merkezlerine yönelik kiralama, yönetim ve yatırım yapan bir şirketti. Burada mimarlık departmanını kurdum ve geliştirdim. Ece'den edindiğim tecrübe ise, büyük bir projenin –bu durumda alışveriş merkezi projesinin- A'dan Z'ye nasıl götürüleceğine ilişkindi. Araziyi bulmadan tasarıma, uygulamadan kiralama, yönetim ve uzmanlığa… Tüm bunlar benim için yeni şeylerdi; çünkü bir mimar olarak uzunca bir süre yalnızca "mimarlık" yapıyorsunuz. Tasarladığınız binayı işleten, o binada yaşayan insanlar ile tanışmıyorsunuz.
Öte taraftan da bu deneyim bana, ekip çalışmasının ne olduğunu öğretti, çok önemli olduğunu gösterdi. Bir yandan da yurtdışı gezilerim oldu; örneğin Kazakistan, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde danışmanlık hizmeti verdik. İşlerin nasıl yürütüldüğünü ve ilişkilerin nasıl kurulduğunu görmek önemliydi.
Ve Ece Türkiye ile altı senelik bir işbirliğinin ardından 2007 yılında kendi pratiğinizi kurmaya karar verdiniz.
Türkiye'deki ekonomik durum iyiydi; çok fazla sayıda inşaat yapılıyordu. Ben ise sırasıyla bir mimarlık bürosunda ve yatırımcı bir firma bünyesinde tecrübe edinmiştim. Sonuçta her mimarın içindeki bir hayaldir kendine ait ofis… Ben bunu gerçekleştirmek için beklediğim fırsatı bulmuştum. İlk yaptığım işler ise danışmanlık oldu; yine alışveriş merkezleri üzerine yurtdışından ve yurtiçinden yatırımcılara konsept geliştirdim.
Bir önceki iş yerinizde edindiğiniz bağlantılar sayesinde sanıyorum…
Elbette, elbette… Bu çok önemli! Bir büronun yürüyebilmesi için "network" her daim çok önemli. Bu network, arkadaşlarınızı ve akrabalarınızı dahi kapsar. Ve elbette kurduğunuz bu network, çalıştığı sürece başarılı olabilirsiniz, ayakta durabilirsiniz.
Marangozluktan Sanata, Oradan Mimarlığa: Mehmet Şenol
İçmimarlıktan Yapı Biyologluğuna: And Akman
Trend veya Estetik Olarak Değil, Sağlıklı Barınma Mekanları İçin "Ekoloji"
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın