"En önemli miras, ofisteki aile ortamı"

05 Ekim 2012

Mimar babanın mimar oğlu, işlerin devralınması ve ofisin sürekliliğinin sağlanması açısından bilinmeyen bir model değil. Sizin baba mesleğini seçmenizin temel motivasyonu neydi?



İşin açıkçası temel motivasyon, son derece saygın ve başarılı bir büromuzun olmasıydı. İkincisi de kendimde olduğuna inandığım belli bir çizim yeteneğim vardı. Çok küçük yaştan itibaren resim yapmaya çok meraklıydım ama tablo anlamında değil… Daha çok çizgi roman meraklısı bir çocuktum. Bir de illüstrasyon tarzı, çizgi roman sahnesi gibi şeyler; robotlar, canavarlar, yaratıklar, eli kılıçlı adamlar falan. Böyle, tam tipik bir erkek çocuğu… Aynı zamanda da çok Lego oynardım ama binalardan çok makineler yapardım. Lego'nun Technic serisindeki çarklarla birtakım aletler yaratmaya çalışırdım. Kutudan çıkan kitaba hiç bakmadan kendi kendime bir şeyler yapardım. Doğrusu bunlar insanı bir noktaya itiyor. Bir de büro hep yaşamımın bir parçasıydı, yani zaten sürekli bu ofisteydim. Bütün çocukluğum Mecidiyeköy'deki ofiste geçti. Anadolu Lisesi sınavına bile çoğu zaman ofiste oturup çalışarak girdim. Çalışanlarla aile gibiydik, çok güzel bir ilişkimiz vardı. Çalışanlarla aile olmak, babamın bana bıraktığı çok önemli bir mirastır. Tüm bunların yanında, bu mesleği seçtiğim dönem, işlerin de çok yoğun ve keyifli olduğu bir zamandı. Başıma geleceklerden, beni çok zor günlerin beklediğinden habersizdim, ayrı mesele...

Sanırım babanız mesleğe teknik ressamlıkla başlamış, mimarlığa ilk adım atışı öyle değil mi?

Tabi, çok erken yaşta.



Üstelik de sonrasında bir şekilde mimarlık okuyor, güzel sanatları bitiriyor. Sonra yurtdışı serüveni var. Uzun bir süre Almanya'da, İngiltere'de ve Suudi Arabistan'da çalışıyor, sonra Türkiye'ye dönüyor. Siz de eğitim sürecinizde babanız gibi farklı bir süreç izliyorsunuz. Eğitiminize mimarlıkla başlayıp, inşaat mühendisliği ile tamamladığınızı görüyoruz. 

Benimki biraz değişik doğal olarak, babamınsa çok maceralı ve renkli bir meslek yaşamı var, özellikle kariyerinin ilk döneminde.



Güzel Sanatlar Akademisi sınavını ilk girişte matematik nedeniyle kazanamıyor ama mimar olmayı çok erken yaşta kafaya koyduğu için mimari bürolarda çalışmaya başlıyor. Mimarlık bölümünde okurken de çalışıyor. Bende ise başka türlü oldu. Nedendir bilmiyorum, herhalde Alman Liseli olmam dolayısıyla, illa mühendisliği işin içine sokmak istedim. Mimari tasarım üzerine yüksek lisans eğitiminin kavramsal niteliğindense, mühendisliğin ‘iki kere iki dört' netliği, nesnelliği beni o dönem daha çok çekti. Çok erken yaştan beri müşteri, mühendis, şantiye toplantıları içinde bulunma şansına erişmiş olduğum için masanın öbür tarafını hep çok merak ettim. Karşınızda bambaşka ajandalara sahip olan insanlar var, acaba onlar ne düşünüyorlar, ne hedefliyorlar? İşin çok ciddi boyutta başka bir arka planı var. Biraz orayı görmek istedim açıkçası...

Alman Lisesi mezunu olarak Abitur'a gittiğiniz zaman Almanya'da eğitim olanağı çok rahatlıkla önünüze sunulacak bir şeyken neden Amerika'yı tercih ettiniz?

Alman Lisesi benim eğitim yaşamımın çok mutlu bir dönemi değildir. İyi bir öğrenciydim, okulun bana kazandırdığı şeylerin izlerini hala taşıyorum ama okulun ortamı ile o yaşlardaki kafam hiç uyuşamadı, dolayısıyla Almanya'da okuma fikri hiç çekici gelmedi. Başarılı bir öğrenci olduğum için, Abitur'a girmeyince hocalarımdan çok tepki almışımdır.

Amerika ise her yönüyle çok farklı... Oraya gittiğime çok memnunum. Okuldan önce Amerika'ya hiç gitmemiştim. Dolayısıyla oradaki ortam, ölçekler, çalışma biçimi beni daha çok heyecanlandırmıştı o yıllarda. Bugünkü aklım olsa belki daha farklı olabilirdi. Yani belki de bazı fırsatları kaçırdım o anki ruh halimle...

Ama sonuçta bir tercih yapılması gerekiyor.

Her işte bir hayır var, ne diyeyim. Amerika maceram da planladığımdan erken bitti zaten. Okulu bitirip, iş arama sürecine geçişim 11 Eylül saldırılarına denk geldi. Ondan sonra ne yazık ki arayışlarıma devam etme olanağım olmadı.

Peki fırsatınız olsa kalmak ister miydiniz bir süre daha? 

Bir süre daha kalmak isterdim. Ama iyi ki kalmamışım çünkü kalsaydım yüksek lisans konum üzerine ilerleyecek, bir inşaat firmasında bir süre devam edecektim, bu da beni istediğim bir noktaya götürmeyecekti.

Yani faydalı gördüğünüz için inşaat mühendisliğine heveslendiniz ama mimarlığı özleyerek geri döndünüz diyebilir miyiz?

Hakikaten çok özleyerek geri döndüm. Döndükten sonra kısa bir süre Baytur'da çalışmışlığım da var. I.M. Pei'nin İslam Sanatları Müzesi projesi teklif kadrosundaydım. Bir Türk inşaat firmasının ana yüklenicisi olduğu en önemli projedir. Ama bu, benim dünyamın, benim yerimin orası olmadığını anladığım zamanlardı. Masanın diğer tarafını kendi gözlerimle görmek istedim, biraz da farklı yerlerde deneyim edinme isteğim vardı o dönem. Ama sonunda yine mimarlığa döndüm.


İki Kuşak, İki Dönem
Kurumsallaşmanın Altın Kuralı: Bilgi Yönetimi
Proje Külliyatı Üzerinden Geleceğe Bakış
Manço Mimarlık Ailesi
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :